15 Ekim 2009 Perşembe

Kitâb-ı Dâr

Kitâb-ı Dâr
Önsöz
Alevîlik-Bektâşîlik konusunda derinliğine araştırma yapmadan önce, bu kadar sayıda yazılı kaynağın varlığından haberdar değildim. Özellikle sahaya inerek, “dede” ve “baba”larla görüştükten sonra, çok sayıda Osmanlıca yazılı kaynağın var olduğuna, insanlarımızın Osmanlıca bilmediklerinden dolayı bu eserleri okuyamadıklarına, ama orijinal olmalarından dolayı da bu kıymetli eserleri muhafaza ettiklerine şahit oldum. Eserlerin isimlerini biliyorlar, babalarının veya dedelerinin Alevî-Bektâşî geleneği ile ilgili bilgileri bu eserlerden okuyarak anlattıklarını, âdâb ve erkânı bu eserlere göre yerine getirdiklerini dile getiriyorlardı. El yazması eserlerden pasajlar okuduğumda da “evet, babamız veya dedemiz bize bunları anlatırdı/okurdu” diyorlardı.

Bu bilgilerin yaşayan gelenek içerisindeki yerini öğrenmek amacıyla, yazma eserlerdeki bilgileri Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde ikâmet eden inanç önderleriyle, vakıf ve dernek temsilcileriyle ve Alevî vatandaşlarımızla paylaştım. Onlar da bazen heyecanlanarak, bazen de duygulanarak benzer düşüncelerini dile getirdiler. Alevî-Bektâşî kaynaklarındaki dinî, tasavvufî ve ahlâkî muhtevayı zaman zaman Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi öğretmenleri ve Diyanet personeliyle de paylaşma fırsatım oldu. Onlar da şu ana kadar bu eserlerin gün yüzüne çıkmamış olmasının kültürel zenginliğimiz açısından büyük bir kayıp olduğunu ifade ettiler.

Hemen herkesin ortak düşüncesi; bir süre sonra zayi olması muhtemel hazîne değerindeki bu yazma eserlerin bir an önce latin harflerine çevrilerek, sadeleştirilmesiydi. Türkiye Diyanet Vakfı’nın Alevî-Bektâşî Klasikleri’ni yayınlama teklifi de bu türden düşüncelerin yoğunlaştığı bir döneme denk geldi.

Bu proje çerçevesinde yayınlanan Kitâb-ı Dâr’da yer alan “dâr duâsı”nı okuduğunuzda, Hakk’a yürüyen bir kişi için gönül ve kalbin derinliklerinden gelerek dile dökülen ve gözyaşlarıyla sulanan bu yakarışın rûhta bıraktığı derin izleri tecrübe edeceğinize inanıyorum. Bu vesileyle el yazması eseri, fotoğrafları çekilmek üzere bize emanet etme kâdirşinaslığını gösteren sayın Hasan Topal Beyefendiye, diğer nüsha sahiplerine, proje başladıktan sonra doğrudan veya telefonla görüşerek bir an önce eserlerin yayınlanması için teşviklerini esirgemeyen bütün dostlara eserin yayınlanmasını gerçekleştiren Türkiye Diyanet Vakfı’na ve emeği geçen herkese teşekkür ederim. Allah hepimizi hayırlı işlerde muvaffak kılsın.

Doç. Dr. Osman EĞRİ
Aralık 2006, Çorum 


Kitâb-ı Cabbâr Kulu


Kitâb-ı Cabbâr Kulu
Önsöz
Alevîlik-Bektâşîlik konusunda derinliğine araştırma yapmadan önce, bu kadar sayıda yazılı kaynağın varlığından haberdar değildim. Özellikle sahaya inerek, “dede” ve “baba”larla görüştükten sonra, çok sayıda Osmanlıca yazılı kaynağın var olduğuna, insanlarımızın Osmanlıca bilmediklerinden dolayı bu eserleri okuyamadıklarına, ama orijinal olmalarından dolayı da bu kıymetli eserleri muhafaza ettiklerine şahit oldum. Eserlerin isimlerini biliyorlar, babalarının veya dedelerinin Alevî-Bektâşî geleneği ile ilgili bilgileri bu eserlerden okuyarak anlattıklarını, âdâb ve erkânı bu eserlere göre yerine getirdiklerini dile getiriyorlardı. El yazması eserlerden pasajlar okuduğumda da “evet, babamız veya dedemiz bize bunları anlatırdı/okurdu” diyorlardı.

Bu bilgilerin yaşayan gelenek içerisindeki yerini öğrenmek amacıyla, yazma eserlerdeki bilgileri Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde ikâmet eden inanç önderleriyle, vakıf ve dernek temsilcileriyle ve Alevî vatandaşlarımızla paylaştım. Onlar da bazen heyecanlanarak, bazen de duygulanarak benzer düşüncelerini dile getirdiler. Alevî-Bektâşî kaynaklarındaki dinî, tasavvufî ve ahlâkî muhtevayı zaman zaman Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi öğretmenleri ve Diyanet personeliyle de paylaşma fırsatım oldu. Onlar da şu ana kadar bu eserlerin gün yüzüne çıkmamış olmasının kültürel zenginliğimiz açısından büyük bir kayıp olduğunu ifade ettiler.

Hemen herkesin ortak düşüncesi; bir süre sonra zayi olması muhtemel hazîne değerindeki bu yazma eserlerin bir an önce latin harflerine çevrilerek, sadeleştirilmesiydi. Bu yazmalardan birisi olan Kitâb-ı Cabbâr Kulu üslûbundaki akıcılık, konuları arasındaki takip ve devamlılık nedeniyle, okunmak üzere ele alındığında bitirilmeden tekrar geri bırakılamayacak kadar insanı kendisine bağlayan bir eserdir. Bir Bektâşî dervişi olan Cabbâr Kulu okuyanları ve dinleyenleri manevî bir âlemde gezintiye çıkarmakta, nefisleri eğitip, kalpleri temizlemekte, rûhları ilâhî duyguların rehberliğinde Allâh’a doğru kanatlandırmaktadır. Bu vesileyle el yazması eseri, fotoğrafları çekilmek üzere bize emanet etme kâdirşinaslığını gösteren sayın Eyüp Öztürk Dede’ye, diğer nüsha sahiplerine, proje başladıktan sonra doğrudan veya telefonla görüşerek bir an önce eserlerin yayınlanması için teşviklerini esirgemeyen bütün dostlara ve eserin yayınlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ederim. Allah hepimizi hayırlı işlerde muvaffak kılsın.

Doç. Dr. Osman Eğri
Aralık, 2006, Çorum

Kaynak Kişi: Eyüp Öztürk (Dede)

Eyüp Öztürk Dede, 1934 yılında Çorum/Dodurga Mehmet Dede Tekkeköy’de doğmuştur. İlkokulu Dodurga ilçesinde bitirdikten sonra, öğretimine devam etmek amacıyla Çorum’a gelmiş, Çorum Atatürk Lisesi ortaokul kısmını bitirmiştir. 1956-1958 tarihleri arasında askerlik görevini yapan Eyüp Dede, askerliği sırasında 14 ay Kore’de kalmıştır. Dodurga Kömür İşletmesi’nde 23 yıl laboratuvar şefi olarak çalıştıktan sonra 1987 yılında emekli olmuştur. İki erkek ve 3 kız babasıdır.

Alevî-Bektâşî Klasikleri günümüze aktarılıyor



Alevî-Bektâşî Klasikleri günümüze aktarılıyor:   



Alevî-Bektâşî Klasikleri, koordinatörlüğünü Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman Eğri’nin yaptığı bir proje ile günümüz Türkçesine aktarılıyor.
Türkiye Diyanet Vakfı’na ait proje kapsamında Alevî-Bektâşî Klasikleri’nden Besmele Tefsiri, Kitâb-ı Dâr, Makâlât ve Dâstân-ı İbrâhîm Edhem-Dâstân-ı Fatıma-Dâstân-ı Hâtun günümüz Türkçesine aktarıldı.
Alevî-Bektâşî Klasikleri projesi ile toplumsal uzlaşma ve hoşgörü kültürünün geliştirilmesi, Alevî-Bektâşî toplumunun, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan din görevlilerinin, ilgi duyan insanların bilgi ve kaynak ihtiyaçlarını karşılaması hedefleniyor.
Çalışmada orjinal metinler, transkripsiyon ve sadeleştirilmiş metinler bir arada veriliyor.
Çalışma için el yazması eserlere, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Çorum Şubesi vasıtasıyla ulaşıldı. Eserlere ulaşılmasında Hacıbektaş evlâdı merhum (Çelebi) Ali Nâkil Ulusoy, (Çelebi) Veliyettin Ulusoy ve (Çelebi) Doğan Ulusoy, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Çorum Şubesi Başkanı (Baba) Durmuş Aslan, Çorum-Dodurga-Mehmet Dede Tekkeköy’de ikâmet eden (Dede) Eyüp Öztürk ve (Dede) Hasan Uysal, Amasya-Gümüşhacıköy’den merhum (Baba) Durmuş Topal’ın oğlu Hasan Topal ve Hasan Akdeniz yardımcı oldu.
Çalışmanın ilmi neşirleri Yrd. Doç. Dr. Hamiye Duran, Dr. Ali Öztürk, Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, Doç. Dr. Muhit Mert, Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Özdemir, Dr. Nurgül Özcan, Doç. Dr. M. Mahfuz Söylemez, Araştırma Görevlisi Doğan Kaplan, Uzman Ceyhun Ünlüler tarafından yapıldı. Çevrisi yapılan metinlerdeki gerekli düzeltmeleri Prof. Dr. Ali Yılmaz ve Prof. Dr. Mehmet Akkuş gerçekleştirdi. Eserlerin tasarımı Yazıevi İletişim Hizmetleri’nce düzenlendi.
Günümüz Türkçesine uyarlanan Alevî-Bektâşî Klasikleri’nin, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Kitabevi Çorum Şubesi’nde satışa sunuluyor.


Mehmet Başar'ın Panoramio da yayınlanan resimleri


Mehmet Dede Tekke Köyü




Köyden Manzaralar





Köyümüzün Muhtarı Sadık Başar



Köyümüzün Sağlık Ocağı



Bu sağlık ocağı rahmetli Salim Kunduz tarafından rahmetli oğlu Orhan Kunduz adına yaptırılmıştır.
(Rahmetli Orhan Kunduz, 23 Eylül 1994 tarihinde daha 22 yaşında, son sınıf iktisat öğrencisi iken ibret verici bir kaza sonucu vefat etmiştir.)


Çorum'da Bir Türkmen Dedesi: Mehmet Dede



Çorum yöresi, Alevi ve Bektaşi inanç-düşün sistemlerinin, Anadolu’nun Türkleşme sürecine bağlı olarak erken dönemden itibaren örgütlendiği bir bölgedir. İç Anadolu 13. yüzyıldan itibaren Türkmen grupların yerleşmeye başladığı bir sahadır. Aynı dönemde Türkmen dede ve babaları da Çorum coğrafyasında ocak ve tekkeler kurarak Hacı Bektaş Veli düşüncesinin temellenmesini sağlamışlardır. Geçmişten günümüze Çorum iline bağlı yüzlerce yerleşim biriminde Alevi ve Bektaşi düşünceleri yaşaya gelmiştir. Mehmet Dede de Çorum-Dodurga yöresine gelerek adıyla anılan köy ve inanç-dede ocağını kuran bir Türkmen dedesidir. Mehmet Dede ve ocağı Çorum yöresi Aleviliğinin yüzyıllardır temel dinamiklerinden biri olmuştur





Çorum ili Dodurga ilçesine bağlı olan Mehmet Dede Tekke Köyü’ne adını veren Mehmet Dede ve türbesi etrafında meydana gelen bir kısım rivayet, inanış ve pratiğe yer vermeden önce genelde Anadolu, özelde ise; Çorum ve Dodurga yöresi Aleviliği hakkında genel bilgiler aktarılacaktır. Daha sonra Mehmet Dede Köyü’nün tarih, coğrafya ve sosyo-ekonomik yapısından söz edilecektir. Amacımız, Alevi Türkmenlerin yaşadığı Çorum ili Dodurga ilçesine bağlı Mehmet Dede Tekke Köyü ile bu köyde yerleşik Mehmet Dede Ocağı dedelerine talip olan civar köylerdeki Alevilikle bağlantılı türbe, inanış ve uygulamalara, halkbilim uzmanlarının dikkatlerini çekmek olduğu için; Mehmet Dede ve Mehmet Dede Tekke Köyü hakkında vereceğimiz bilgiler çok fazla ayrıntı içermeyecektir.

6 Ocak 2009 Salı

mehmetdedetekke@gmail.com adresine gelen yazı ve resimler


































Lütfen eklenmesini istedikleriniz için mehmetdedetekke@gmail.com adresine mail gönderin yada sitede oturum açıp sizde paylaşımda bulunun. Ve lütfen fikirleriniz için yorum yapın. 
Site Yönetimi


14.12.2008 tarihinde gönderilmiştir.


Merhabalar,
Mehmet Dede Tekke Köyü, Hamdi Erbaş'ın torunu Ali Erbaş'ın oğlu Tayfun Erbaş ben, yukarı mehlede evi olanlar hani ...
Değerli köyümüz için bikaç fotoraf da benden olsun.
Çalışmalarınız için de teşekkür ederim.
Kolay Gelsin.

TAYFUN ERBAŞ

Posted by Picasa